Bugün Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biri, maalesef göz ardı edilen “çıplaklık ve teşhircilik” meselesidir. Özellikle genç kızlarımızın ve kadınlarımızın sokaklarda adeta çıplak denebilecek kıyafetlerle dolaşması, sadece kişisel bir tercih değil, toplumun bütününü etkileyen bir yaradır.
Sokaklarımızda, parklarımızda, hastanelerimizde artık edep ve haya sınırlarını zorlayan manzaralar sıradan hale gelmiştir. Genç kızlarımız ve kadınlarımız, “özgürlük” adı altında neredeyse çıplak sayılacak kıyafetlerle dolaşmaktadır. Bu, bireysel bir tercih değil; açıkça toplumsal bir saldırıdır.
Geçtiğimiz günlerde Meram Devlet Hastanesi’nde görev yapan saygın hekim Dr. Hasan Hüseyin Uysal Bey’in yaşadığı olay, toplumun boğazına kadar içine düştüğü bu rezaletin küçük bir örneğidir. Hocamız, sadece bir hekim olarak değil, bir insan, bir baba, bir vatandaş olarak isyan etmiştir. Ve sonuna kadar haklıdır. Çünkü bu edepsizliğin verdiği rahatsızlığı dile getirmek, aslında her onurlu insanın görevidir.
“Özgürlük” Masalı
Çıplaklığı savunanların sığındığı tek argüman “özgürlük”tür. Oysa şunu açıkça söylemek lazım: Başkalarının huzurunu, gözünü ve ruhunu rahatsız eden şey, özgürlük değil; arsızlıktır. Özgürlük, sorumlulukla var olur. Eğer sorumluluk yoksa, özgürlük; bencillik, hatta toplum düşmanlığına dönüşür. Bizim kültürümüzün köklerinde edep, haya ve ölçülülük vardır. Bin yıllardır Anadolu insanı bu değerler sayesinde ayakta kalmıştır. Bugün modernleşme adı altında edep ve hayayı unutturan anlayış, aslında toplumumuzu köksüzleştirmekte, yozlaştırmaktadır. Kadınlarımızın kıymeti, asla bedeniyle değil; aklıyla, duruşuyla, ahlakıyla ölçülmelidir.
Çözülmenin Eşiği
Bugün anneler, babalar sessiz… Yetkililer “bize ne” diyor… Oysa meseleye “bize ne” denilemez. Çünkü ahlak çökerse aile çöker, aile çökerse millet çöker. Tarih defalarca göstermiştir ki, ahlakını kaybeden milletler, devletleri yıkılmadan önce zaten içten çürümüştür. Sonuç olarak; çıplaklık ne özgürlüktür ne de çağdaşlık. Asıl çağdaşlık, kendi değerlerine sahip çıkabilmek, özgürlüğü başkasının hakkına zarar vermeden yaşayabilmektir. Doktor Hasan Hüseyin Uysal gibi bu meseleye dikkat çekenleri kulak ardı etmek yerine, toplum olarak daha fazla düşünmeli, çözüm üretmeliyiz. Çünkü edepsizliğin normalleştiği bir toplumun geleceği karanlıktır
Peki Ne Yapmalı?
Artık geçici çözümlerle vakit kaybedemeyiz. Sert ama hayati adımlar şarttır:
1. Kamu düzeni ve toplumsal huzuru koruyacak yasal tedbirler ivedilikle devreye sokulmalıdır. Çıplaklık ve teşhircilik “kişisel tercih” kılıfıyla topluma dayatılamaz.
2. Ailelere büyük görev düşüyor. Evlatlarına haya ve edep bilinci aşılamayan anne-babalar, onları kendi elleriyle uçuruma sürüklüyor. Çocuklarımızı yetiştirirken sadece akademik başarıya değil, ahlaki eğitimlerine de önem vermeliyiz. Çünkü anne-babanın evde verdiği terbiye, çocuğun sokaktaki duruşuna, toplumdaki davranışına yansır.
3. Medya ve sosyal medya denetimi daha sıkı hale getirilmeli, ahlaksızlığı teşvik eden yayınlara ve içeriklere karşı caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır.
4. Eğitim sistemine “ahlak ve edep eğitimi” yeniden kazandırılmalıdır. Akademik başarı tek başına hiçbir şey ifade etmez; toplumları ayakta tutan ahlaktır.
Son Söz
Bugün çıplaklığı “özgürlük” diye pazarlayanlar, aslında geleceğimizi karanlığa sürüklüyor. Biz seyirci kaldıkça, normalleşen bu edepsizlik yarın çok daha ağır faturalarla önümüze çıkacaktır. Oysa özgürlük; başkasının özgürlüğünü, huzurunu, inanç ve değerlerini çiğnediğiniz anda özgürlük olmaktan çıkar, bencillik olur. Toplumun ortasında teşhircilik yapmak, sadece kişisel bir hak değil, aynı zamanda bir ahlak krizidir. Çünkü bir toplumda ahlakın çöktüğü yerde, güven de, huzur da, geleceğe dair umut da çöker.
Şunu yüksek sesle söylemenin zamanı gelmiştir: Çıplaklık çağdaşlık değil, çürümenin başlangıcıdır! Ve bu çürümeye karşı susmak, en büyük ihanettir. Bu konuyu cesaretle seslendiren duruşunu ortaya koyan Dr. Hasan Hüseyin uysal beyi hem destekliyor hem de teşekkür ediyorum.