GÜNCEL
Giriş Tarihi : 28-02-2024 12:55

28 Şubat zulmünü unutmadık! Unutmayacağız!

Demokrasi tarihimizin kara lekelerinden 28 Şubat postmodern darbesi, ardında vesayetçilerin postallı zulmüne uğrayan milyonlarca mağdur ve ağır bir ekonomik fatura bıraktı.

28 Şubat zulmünü unutmadık! Unutmayacağız!

Bugün 28 Şubat postmodern darbesinin 27'nci yılı. Türkiye daha önce birçok kez karşılaştığı askerin siyasete müdahale etme ve ülkeyi dizayn etme alışkanlığını bu kez farklı şekilde yaşamıştı. Ordu ve bürokrasi merkezli yürütülen darbe, irtica yalanlarıyla vatandaşları da hedef alarak Türkiye'deki sivil hayata müdahale etme sürecini başlattı. Başörtülü kızların eğitim haklarının ellerinden alınarak huzura kastedildi. Seçilmiş hükümete el çektirildiği, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerden mahrum bırakıldı.
10 yıllık süreçte 600 bin başörtülü öğrenci, okullara ve üniversiteye gidemedi. Katsayı engeli nedeniyle 14 milyon meslek lisesi öğrencisi, istediği üniversitede eğitim göremedi.


 TSK'dan YAŞ kararları sonucu 1635 personel atıldı.
 İstifa eden öğretmen sayısı 1997- 2001'de yaklaşık 11 bin oldu. 3 bin 527 öğretmenin görevine son verildi.
 Kılık kıyafet ya da fişlemeler nedeniyle 33 bin 271 öğretmen hakkında disiplin soruşturması yürütüldü, 11 bin 890 öğretmen de memurluktan çıkarılmadan disiplin cezası aldı.
28 Şubat sürecinde 4 bin 625 MEB personeli fişlendi. 2 bin 639 kamu personeli irticayla ilişkili görüldü.
 418 öğretim görevlisi, 949 öğretmen irticacı olarak fişlendi. İrtica gerekçesiyle 210 vali ya da kaymakam hakkında rapor tanzim edildi.
 Bu sürecin sebep olduğu toplam ekonomik zarar ise 381 milyar dolar olarak hesaplandı.
 71 kaymakam görevinden el çektirildi. 331 emniyet mensuhakkında inceleme başlatıldı. 53 emniyet görevlisine idari ceza verildi.
 396 Diyanet personeli disiplin cezası alırken 128 görevli meslekten atıldı. 139 yükseköğretim kurumları personeli, kılık kıyafet yasağı nedeniyle kamu görevinden çıkarıldı. İrticai faaliyette bulunduğu gerekçesiyle kapatılan 21 vakfın 187 taşınmazına el konuldu.


KARANLIK ZİHNİYETİ AK PARTİ TARİHE GÖMDÜ
 AK Parti Kadın Kolları Başkanı Ayşe Keşir: O günkü zihniyet hâlâ korku siyaseti yapmaya çalışıyor. CHP'nin kadınlara bakışı o günden bugüne hiç değişmedi. Yarın bir gün iktidar olurlarsa o zihniyet yine devam edecek, maazallah yetki alırlarsa yine aynı şeyleri yapacakları ortada. Kadınlar üzerinden korku siyasetini AK Parti tarihe gömdü.
 AK Parti Grup Başkanvekili Leyla Şahin Usta: Hiç suçu yokken insanları tehlike gibi göstererek irtica adı altında hayatlarını söndürmek kolay kolay unutulacak ve affedilecek şeyler değil. Bu mücadelenin başarısında Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın hakkı ödenmez. Bizler babalarımızın umutsuz yanlarıydık. Artık bu ülkenin umudu olduk.


 AK Parti Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam: Kadınlar ve kamusal alan yasakları üzerinden 28 Şubat'ın, 12 Eylül'ün, 15 Temmuz'un bir daha asla yaşanmaması için pek çok devrim niteliğinde düzenlemeler çıkardık, tedbirler aldık. Şimdi Türkiye'de darbeler tarihinin sonsuza kadar kapanması için yeni bir anayasa yakışır.
28 Şubat postmodern darbesinin üzerinden 27 yıl geçti. Tarihe kara bir leke olarak geçen darbeyle milyonlarca mütedeyyin insan 'irtica' bahanesiyle mağdur edildi. Başkan Recep Tayyip Erdoğan tarafından ise darbenin birçok mağduriyeti giderildi, başörtüsü yasağı da kalktı. SABAH, 28 Şubat darbesinin etkisini üniversite sıralarında yaşayan başörtüsü mağduru kadınlarla görüştü. 28 Şubat'ta başörtüsü yasağından dolayı üniversitelerinden atılan 28 Şubat Öğrenci Derneği Başkanı Emine İlyas, Banu Davran ve Fatma Timur, 28 Şubat darbesinin hissettirdiklerini, yaşamlarını ve yeni Türkiye'yi  anlattı.


EMİNE İLYAS: "İRTİCA İLE MÜCADELE ADI ALTINDA BAŞÖRTÜSÜ YASAKLARI BAŞLADI"
Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği 2. sınıfta okurken 28 Şubat darbesi sürecinde başörtüsü yasağı uygulamasıyla okuldan atılan Emine İlyas (46), 2017'de kurulan 28 Şubat Öğrenci Derneği Başkanlığını yapıyor.
Konya Beyşehirli olan İlyas, anne ve babasının eğitim almasını ve çalışmasını çok arzuladığını ama o dönem henüz 19 yaşındayken başörtüsü yasağıyla tanıştığını ifade ediyor ve anlatıyor: "Başörtüsü imam hatip liselerinde serbest diğer liselerde yasaktı. Verdiği eğitim nedeniyle de imam hatip lisesinde okumayı istedim. 1996'da Safranbolu İmam hatip lisesinden mezun oldum. İlk yıl hukuk fakültesini kazanamadım. Ek kontenjan ile Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünü kazandım. Tekrar sınava girmek ve hukuk okumak istiyordum. Fakat başörtüsü yasağı ve meslek liselerine katsayı uygulaması getirildi. Yasakla karşılaştığımda 2. sınıftaydım. 1996'da imam hatip liselerinde ve üniversitelerde başörtüsü yasağı yoktu. Türkiye'de binlerce kız öğrenci üniversitede özgürce okuyordu. 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu kararlarıyla irtica ile mücadele adı altında başörtüsü yasakları başladı. Derslere başörtülü devam eden bizler uyarı, kınama, uzaklaştırma cezaları alıyorduk. Bizim fakültede yaklaşık 750 başörtülü öğrenci vardı. Bir aylık uzaklaştırma cezası aldığımızda fakültenin kapısında 50 kişi kalmıştık."
"DUVARLARDA İSİMLERİMİZ YAZIYORDU. DİRENSEK POLİSLER VE COPLAR BİZİ BEKLİYORDU"
Başörtüsü yasağının başlaması sonrasında hislerini aktaran İlyas, şunları aktarıyor: "Türkiye'de başörtülü olup üniversitelerde okuyan kızlar olarak öncelikle hepimiz bu yasağa şaşırdık. Çünkü başörtülü bir şekilde ortaokulu liseyi okumuştuk. Sınavlara girmiştik. Devamında üniversitelerde özgür bir şekilde okuyorduk. Yasak duyurulunca ikna odalarına alındık. Bizlere eğitim verecek akademisyenler başımızı açmamız için bize türlü baskı uyguladılar. Derslere başörtülü devam ettiğimiz için tutanaklar tutuldu. Duyuru panolarına isimlerimiz, cezalarımız asılıyordu. Duvarlarda isimlerimiz yazıyordu. Kimlik kontrolü yapıp fakülteden atıyorlardı. Biz çıkıyorduk ama dirensek polisler ve coplar bizi bekliyordu. Bir gün uygulama dersi için bir anaokuluna gittik. Okul müdürü 'Öğrenciler sizi görmesin, siz iyi örnek değilsiniz' dedi ve bizi okula almadı. Arkadaşlarımız uygulama dersi için okula girdi. Biz geri dönmek zorunda kaldık. Mehmet Akif Ersoy'un 'Zulmü Alkışlayamam' şiirini okuyarak dönüş yolunu yürümüştük."
"YÜREĞİMİZİN KÖŞESİNDE ÇALINMIŞ BİR HAYAT VAR"
Darbe sürecinde okullarından atılan kadınların hislerini paylaşan İlyas, "Başörtüsü yasağıyla cezalar alıp adalette bizi haksız bulduktan sonra evlerimize geri döndüğümüzde müthiş bir boşluk yaşadık. Çünkü her gün sabah erkenden kalkıp derslere devam etmeye alışkın bizler bu hale uzun süre alışamadık. Türkiye'de o dönemde eğitim çağlarında olanlar ya da çalışma hayatında olan kadınlar büyük bir baskı yaşadık. Potansiyelimizle ve liyakatimizle dört duvar arasına resmen hapsedildik. Bu başörtüsü yasağı ülkemizin geleceğine yapılmış nesiller boyu hissedeceğimiz bir zulüm olarak tarihe geçti. Tabi ki hayatımıza devam ettik. Fakat yüreğimizin köşesinde çalınmış bir hayat var" şeklinde konuşuyor.
"BİR NESLİN DESTANINI YAZDILAR"
İlyas, üniversiteden atıldıktan sonra kendi hayatının ve dava arkadaşlarının hayatının nasıl değiştiğini şöyle açıklıyor: "Hukuk fakültesi okumak idealimdi. İdeallerimizden vazgeçmek zorunda kaldık. Uyarı kınama ve uzaklaştırma cezalarından sonra üniversite yönetimini mahkemeye verdim. Fakat davayı kaybettim. Mahkeme kararında başörtülü derslere devam ettiğim için okulun huzur ve sükûnunu bozduğum yazıyordu ve verilen cezayı hukuk haklı buldu. Türkiye geneline bakacak olursak farklı farklı fakültelerde liselerde çalışma hayatında olan herkes süreci en acımasız şekilde yaşıyordu. Halk çok büyük destekçimizdi. Fakat bu darbecilerin umurunda değildi. O dönemin en unutulmaz eylemlerinden biri başörtüsü yasağını protesto etmek için düzenlenen "İnanca Saygı Düşünceye Özgürlük İçin El Ele" eylemiydi. Bu dönemdeki uygulamalara yönelik tepkiyi ülke geneline yaydı. Ülkemiz için o dönemde çalışma hayatından atılan kadınlar, liselerde üniversitelerde okuyamayan kadınlar, okurken çalışırken bırakmak zorunda kalan kadınlar büyük bir kayıptı. Hepsi büyük zorluklarla özverilerle kazandıkları okullarında okurken bundan mahrum bırakmak ülkemiz içinde büyük bir ihanetti. Potansiyeli ve liyakati olan kadınlar okuyamadı, çalışamadı. Büyük bir emek ile üniversiteyi kazanan okuyan kadınların ülkemizde yaşadığı bu yasak büyük bir israftır. Allah'ın ayetini ayakta tutmak adına, batılın karşısında onurluca dimdik duran memurlar, öğrenciler, hayatının baharında mahkemelerde mücadele eden kadınlar, aslında bir neslin destanını yazdılar."
BİN YIL SÜRECEK KARANLIĞA MAHKÛM ETMEK İSTEDİLER"
"28 Şubat postmodern darbesini nasıl tanımlıyorsunuz?" sorusuna ise İlyas "Bir zamanlar Türkiye'de halk iradesini hiçe sayanlar, iç ve dış mihraklarla iş birliği yaparak askeri gücü gayrimeşru şekilde ve kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirerek, açık bir askeri darbe olmasa da askeri vesayetin gölgesini halka hissettirerek, medya araçlarını ve bürokrasiyi kullanmak suretiyle masum insanlara yıllarca zulmettikleri postmodern bir darbedir. Sırf inançlarından dolayı haklarını ellerinden aldılar ve ülkemizin istikbalini, akılları sıra bin yıl sürecek karanlığa mahkûm etmek istediler" diyerek cevaplıyor.
"O AF ÇIKTIĞINDA SANKİ YENİDEN DOĞDUM"
İlyas, 28 Şubat darbe döneminden yıllar sonra başörtüsü yasağının kalkması ardından hayatının nasıl değiştiğini de anlatıyor: "2010'a kadar başörtüsü yasağı devam etti. Üniversite için öğrenci afları çıkıyordu. Fakat hepsi de başı açık olmak şartıyla üniversiteye kabul ediyordu. 2010'da üniversitelerde başörtüsü yasağı kalktı. Cumhurbaşkanımız 17 Aralık'ta sema törenleri için Konya'daydı. Sema törenlerine katıldım ve tören sonunda cumhurbaşkanımıza ulaştım. Üniversitelerde başörtüsünün serbest olduğunu ve eğitimimize kaldığımız yerden devam etmek istediğimizi kendisine ileterek kapsamlı bir öğrenci affı talebinde bulundum. 2008'den bu yana takip ettiğimiz bir çalışmaydı. Yüzlerce görüşme, dilekçe, talep ve nihayetinde eğitimimize yaşadığımız şehirde devam edebilme imkânı da sunan kapsamlı bir af çıktı. O af çıktığında sanki yeniden doğdum. Af çıktı fakat mevzuatlara takıldım. Konya'da ikamet ediyordum ve eşim sınıf öğretmeniydi. İki evladım vardı. Selçuk Üniversitesi tüm dilekçe ve taleplerime rağmen 1998'te Okul Öncesi Öğretmenliği Bölümü açıldığı için puanımı kıyaslayamadıklarını söylediler. Başvurum kabul edilmedi. Ve dosyam Burdur Eğitim Fakültesine geri gönderildi. Hep aşmamız gereken hendeklerimiz oldu. Burdur Eğitim Fakültesi'nde üç dönem okudum. Sonrasında Konya'ya özel öğrenci olarak geçtim ve 2014'te yüksek onur belgesi alarak mezun oldum."
'BAŞÖRTÜLÜ, ÜSTEĞMEN KIZLARI', GURUR DUYDUKLARI 'BAŞÖRTÜLÜ POLİS EVLATLARI' VAR ARTIK..."
28 Şubat Türkiye'si ile yeni Türkiye arasındaki farka değinen İlyas, "28 Şubat postmodern darbesinin sebep olduğu pek çok gönül yarası ve ömürlük hasar, Türkiye'nin normalleşmesiyle birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın, kararlılıkla almış olduğu inisiyatifler sayesinde bu dert deva buldu ve büyük oranda çözüldü. Evladının yemin töreni için dahi kışlaların nizamiye kapısından içeri alınmayan başörtülü annelerin 'başörtülü, üsteğmen kızları', gurur duydukları 'başörtülü polis evlatları' var artık... Süreç tam olarak tamamlanmasa da 28 Şubat'ın mazlum kızlarına iade-i itibar olarak, o dönemde öğrencilik ve memuriyet noktasında gayri hukuki yollarla ellerinden alınan hakları, Cumhurbaşkanımız sayesinde teslim ediliyor. Şimdi evlatlarımız, bizim kapısından giremediğimiz okullarda, makamlarda ve mekânlarda başları dik gururla okuyorlar, çalışıyorlar ve Türkiye'nin geleceğini inşa ediyorlar" diyor.
"BAŞÖRTÜSÜNÜ ANAYASAL GÜVENCE…"
2017'de kurulan, genel merkezi Ankara'da olan 28 Şubat Öğrenci Derneği'nin 41 temsilciliği olduğunu vurgulayan dernek başkanı Emine İlyas son söz olarak şunları söylüyor: "Yaşadıklarımız, bu memleketin karanlık günlerinin imzasıydı. O günlerin bitmesi, kılık kıyafet dayatmasının bir daha yaşanmaması ve başörtüsüne anayasal güvence sağlanması için tüm benliğimizle mücadele ediyoruz. "Yaşayanların Kaleminden" isimli kitapta bizleri anlattık, o devrin karanlığı ışığa kavuşsun istedik. Türkiye yüzyılı hedefimizde bu darbe izlerinden tamamen kurtulmamızın yolu, milletin meclisinde başörtüsünü anayasal güvence altına alarak bu meseleyi açılmamak üzere tarih sayfalarına gömmektir. Bu niyetle başörtüsü mağduru ve mazlumlarını temsilen 28 Şubat Öğrenci Derneği olarak, bu konuda halkın iradesiyle mecliste bulunan tüm vekillerimize bu tarihî sorumlulukta üzerine düşeni yapmaya davet ediyoruz. Bu düzenlemenin geçmesini, Meclis'te bulunan partiler için bir samimiyet testi olarak görüyoruz. Gelin ülkemizi bu darbe izlerinden tamamen kurtaralım."
BANU DAVRAN: "HAYATIMIN EN KORKU DOLU, EN KARANLIK BÖLÜMÜ"
Banu Davran (48), 28 Şubat darbe sürecinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde 4. sınıf öğrencisiydi, henüz 22 yaşındaydı. Okulunu bitirmesine az bir süre kala bir pazartesi sabahı üniversitenin kapısında kalakaldı, birçok başörtülü öğrenci gibi o da içeri alınmadı. Davran 28 Şubat darbe sürecini "Hayatımın en korku dolu, en karanlık bölümü" diye tanımlıyor.
"VATANA İHANET ETMEKLE SUÇLANIYORDUK"
Başörtüsü zulmünü yaşayan Davran, İzmir İmam Hatip Lisesi'nde okurken de başörtüsü yasağıyla ilgili sorunlar yaşadığını ifade ederek sonraki süreçte neler yaşadığını anlatıyor: "İzmir İmam Hatip Lisesi'nde okurken de aynı karanlık elin ötekileştirişi ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi tavırları keskin bir bıçak gibi hayatımın tam ortasına çökmüştü. Okulda okuyamıyorduk, bir işte çalışamıyorduk. Fikrimizi beyan edemiyorduk. Hiçbir kamu dairesine hizmet almak için dahi olsa kabul edilmiyorduk. Her yerde ve her şekilde susturuluyor ve ötekileştiriliyorduk. Vatana ihanet etmekle suçlanıyorduk. O dönemler devlete başkaldıran asiler olarak tanımlanıyor ve yorumlanıyorduk. Sokakta yürüdüğümüzde insanların alaycı sesleri, bakışları ve tavırları bizlerle dalga geçmeleri artık günlük olan işlerimiz arasındaydı. Bu tacizlere tahammül etmeye çalışıyorduk. Hastaneye muayene olmaya bile gidemiyorduk. Ben hasta olmaya korktuğumu hatırlıyorum. Çünkü hastaneye de başı açık kabul ediyorlardı, muayene için sağlık kartlarına başı açık fotoğraf istiyorlardı."
"ETİK DEDİĞİM HER ŞEY YOK SAYILDI, BİR ANDA BÜYÜMÜŞTÜM"
Başörtüsü yasağı sonrası hayatının nasıl değiştiğine değinen Davran sözlerine devam ediyor: "Ben 22 yaşındayken nasıl duruyorsam şu anda da aynı şekilde duruyorum. O yönden hayatım hiçbir şekilde değişmedi. O gün nasıl aktifsem, üretken olmaya, yeni şeyler öğrenmeye ve araştırmaya gayret ediyorsam şimdi de o şekilde devam ediyorum. Ama 'Sizden neler gitti, hayallerinizden neler gitti?' diye sorarsanız. Benim için, bütün hayallerinin bir anda senden koparıldığını, zorla alındığını ve geri almak için çabalasan da kapı kapı dolaşsan da karşılık bulamadığını görmek bir anda karanlıkta kalmak gibi bir şeydi. Etik dediğin her şeyin yok sayıldığına o genç yaşımda şahit olmuş ve bir anda büyümüştüm."
"İSLAM'I YAŞAMA ÖZGÜRLÜĞÜM ANAYASAL GÜVENCE İLE TAÇLANDIRILSIN!"
28 Şubat Türkiye'si ile yeni Türkiye arasında nasıl bir fark olduğunu anlatan Davran, "28 Şubat Türkiye'si ile yeni Türkiye arasındaki en büyük fark ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüyor, ötekileştirilmiyorum. Sadece şekli olarak değil, fikirlerim ve üretkenliği ile değerlendiriliyorum. Yine de içimde 'Bu yasaklar tekrar başlar mı?' diye bir endişe yok değil. Bu sürecin tekrar yaşanmaması için İslam'ı yaşama özgürlüğümün anayasal güvence ile taçlandırılmasını diliyorum. Cenabı Hak bir daha böyle bir acıyı yaşatmasın! Cumhurbaşkanımız inancımız gereği öz yurdumuzda garip yaşadığımız o dönemin son bulmasını sağladı. Bizi özgürlüğümüze kavuşturdu. Rabbim de ebediyyen onun yâr ve yardımcısı olsun..." diyerek sözlerini tamamlıyor.

Kaynak Sabah 

EditörEditör