MARİFET ve İRFAN
المعرفة احاطة بعين الشيء كما هو
El ma'rifetu, ihâtetün biayn iş şey'i kemê huve.
Mârifet,bir şeyin aynını(zatını) olduğu gibi ihata etmektir.
Arif,Yüce Allah'ın nefsine şahid tuttuğu, dolayısıyla (bazı) hallerin nefsinde zahir olduğu kimsedir.
Böyle bir kimsenin durumuna da marifet denir.
Yüce Allah'tan başkasını unutmaya da marifet demişler.
Arif konuştuklarının önündedir alim konuştuklarının arkasındadır.
Bazı Arifler irfan'a ulaşınca hiç susmazlar, bazıları ise hiç konuşmazlar.
Savm u salâ u hac ile,
sanma biter zahid işi,
İnsan-ı kamil olmaya
Lazım olan İrfan imiş.
Arif insanı tarif edenler şöyle de demişlerdir:
العارف بالله الذي لا يزول اضطراره ولا يثبت مع غير الله قراره
El ârifu billêhi lê yezûlu ıztıraruhu, ve lê yesbutu meâ ğeyrillehi kararuhu.
Yüce Allah hakkında marifet sahibi olan kişi, yüce Allah'a ihtiyacı ve zaruret hali tazarru' ve niyazı asla bitmez Allah'tan başkası ile de asla karar kılmaz,ünsiyeti Allah ile olur.
Her an kendini yüce Allah'a muhtaç görür ve hiçbir zaman yüce Allah'ı düşünmeden anmadan kalbiyle O'na yalvarmadan duramaz.
Başka bir ifade ile asla kalbi,gözü zihni Allah'tan başkasına kaymaz.
Şairin dediği gibi;
Bir an yabancıya kaysa gözleri,
Bir ömür gözyaşı cezasındalar.
Allah'ım bir beşer olarak Yüce zatını lutfettiğin kadar tanımayı, bu marifetin altını doldurmayı ve üns nefahatına kavuşmayı bizlere ve bütün mümin kardeşlerimize nasib eyle. Amin.
Ahmet ÖZKAN
Emekli Müftü
