Konya Haberci | Konya Haber Sitesi
HV
27 NİSAN Cumartesi 12:05

Konya’dan Ankara’ya uçar gibi giden Gazi Halit Şener o mel’un geceyi anlattı! Yüz Serdengeçti yok mu memlekette?

15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında sol ayağı parçalanan, defalarca ameliyat olan ve hayatının en güzel çağlarını hastane odalarında geçirmek zorunda kalan Gazi Halit Şener, Yeni Akit yazarı Ali Erkan Kavaklı’ya konuştu: “Alçakça girişimi görünce, ‘Yüz Serdengeçti yok mu bu memlekette’ diye haykırdım. Ben o gece bir bacağımı kaybettim ama ahiretimi inşallah kurtardım...”

GÜNCEL
Giriş Tarihi : 13-07-2023 11:31   Güncelleme : 13-07-2023 11:43
Konya’dan Ankara’ya uçar gibi giden Gazi Halit Şener o mel’un geceyi anlattı! Yüz Serdengeçti yok mu memlekette?

6px;">ALİ ERKAN KAVAKLI’NIN RÖPORTAJI

Darbe haberini duyar duymaz Konya’dan arabasına binerek Genelkurmay’a giden ve orada hainlerle mücadele ederken vurulan Gazi Halit Şener’i Konya’daki evinde ziyaret ettim. İmam hatip lisesi mezunu, inşaat sektöründe yöneticilik yapan kırk yaşlarındaki Gazi Şener, imanlı ve heyecanlı bir mücahit.

Akit okuduğunu, beni daha önceden tanıdığını hatta eşinin birçok romanımı okuduğunu ifade etti. 6 yaşındaki oğlu Ali Tahir ve kızı Hayrunnisa ile tanıştık.

Gazi Şener sol ayağından vurulmuş. Mermi ayak kemiğini parçalamış, kemiğin % 40’ını ve etleri alıp götürmüş, atar damarı koparmış. Gazi Şener hâlâ koltuk değneği ile yürüyor, ağrı ve sızılarına tahammül edebilmek için ilaçlar kullanıyor.

Bir hain mermi etimi alıp götürdü

O gece neler yaşadığını anlatmasını istedim…

Ameliyat edilen ayağını açtı, yaralarını ve çektirdiği filmleri gösterdi, sonra anlatmaya başladı:

 “Hocam, yaralandıktan sonra beni hemen Genelkurmay’ın arkasındaki Başkent Hastanesi’ne götürdüler. Atar damar parçalandığı için kanım dışarıya püskürüyordu. Eğer yakın bir hastaneye götürülmeseydim kan kaybından giderdim. Ayağımın yan taraflarından et alıp arka tarafı beslediler. Allah’ın hikmeti, vücut et eksiğini tamamlıyormuş, ön taraftan giren mermi, çıkarken arka taraftaki etleri tamamen götürmüş. Ayağımın görüntüsü o kadar kötüydü ki…

Uçaksavar mermisi ile vurulmuşum

-“G3 ile mi vurulmuşsun?”

-“G3 bu kadar tahribat yapmaz, dediler. Hastanede bir askerle görüştüm, G3 kısa mesafeden bu kadar tahrip yapmaz, dedi. Tankın üstündeki uçak savar ile ateş etmişler. Daha tahripkâr bir mermi. 14’lük mü, 16’lık mı, bilemiyorum. Yanımdaki arkadaşlar ayağın kesileceği kanaatindeydiler. Allah yardım etti...”

- “Ankara’ya gitmeye nasıl karar verdiniz?”

-“ O akşam bacanakla sohbet ediyorduk. Kayın peder, kayın biraderi aradı. Kayın biraderin yüzü değişti, ne olduğunu sordum. ‘Darbe oluyormuş’ dedi. İnsan inanamıyor, beklemediğimiz bir şey. Televizyonları açtık. Bir şeylerin olduğu belli. Saat 10.30 civarı. Hanıma, hazırlan, eve gidelim, dedim. Kayın biradere de babasına haber verip valiliğin önüne gitmelerini söyledim. Eşimi eve bıraktım. Şirketin bana tahsis ettiği arabayla sokağa çıktım.

Memlekete sahip çıkma zamanıydı

28 Şubat sürecini iyi hatırlıyorum. Başörtüsü zulmünü unutmam mümkün değil. Hacı Veyiszade Camii’nde namaz kılar, protesto için toplanırdık. Polis jopla daldı mı halk dağılırdı. Orada jopa dayanıklı 20-30 kişi kalırdık. Başörtüsüne Konya’da bile sahip çıkamadık. İstanbul-Ankara’da bir sürü rezalet yaşandı. Bugün hürriyet ortamındayız, ülke kalkındı, iktidar halka çok iyi hizmet ediyor. Bu nimete sahip çıkmak lazım diye düşündüm. Caddelerde kimse yok. Ankara yolu göbeğine geldim, oradan vilayete gideceğim. Sivil bir araç anons yaparak gidiyor. Emniyet müdürü falan sanıyorum. Yolu açarak gitti, takip ettim, Meram’a yaklaşırken aracı kaybettim. Dutlukırı’na gittiğini düşündüm. Yolda bir polis aracına rastladım ve “Nerede sıkıntı var?” diye sordum.

“Hiçbir sıkıntı yok, sen rahat ol” dedi.

“Konya’da hiçbir hareket yok, o an Ankara’ya gitmeye karar verdim. İş yerinden arkadaşım Hasan Koçer’i aradım, yola gideceğimi söyledim. Beni al, birlikte gidelim, dedi. Üç çocuğu var, Allah var, onun gelmesini istemedim. Israr etti, uğradım, birlikte yola düştük. Bizim dava adamı insanlarımız var, beni ve o gece ülkeyi yalnız bırakmadılar…”

Hainlere ders veremez miyiz?

Başını iki yana salladı. Anlatmaya devam etti:

“Yolda gidiyoruz. Hasan abi internetten olayları takip ediyordu.

‘Hasan abi, yüz tane Serdengeçti yok mu? Bu hainlerin karşısına dikilip iyi bir ders veremez miyiz?’ dedim.

“28 Şubat sürecini hatırladım, 12 Eylül 1980’i düşündüm. İnananlara hep zulüm yapıldı, biz hep kaybeden tarafta olduk. O öfkeyle bastım gaza, son sürat Ankara’ya yaklaştık. Cihanbeyli ve Kulu’da insanların araçlarla yollara düştüğünü gördüm. Konvoy yapmışlar. Cumhurbaşkanımızın sokağa çıkma çağrısını araçta dinledim. Anladım ki iş çok ciddi. Cumhurbaşkanı halkı öne sürüyorsa durum vahim demektir. Gölbaşı’nda yolların tanklarla kapatılmış olduğu haberini aldık. Buna rağmen yola devam ettik. Rusya devlet başkanı Boris Yeltsin’i hatırladım. Takın üstüne çıkmış ve darbeyi önlemişti. Darbe önleme tecrübemiz yok. Endişe ile yol aldık. Gölbaşı’na 145 km hızla girdim. Yollar boş, hızla geçtik.

Telefonla öğrendiğimize göre emniyet ve genelkurmayda büyük sıkıntı vardı. Genelkurmaya gitmeye karar verdik. Yolda üç hilalli bir araba gördüm. Yanlarında durdum. Havaalanına gidiyorlarmış. Genelkurmaya nasıl gidebileceğimi sordum. Tarif üzerine yola koyuldum. Genelkurmay güney kapısına geldik. Akay Kavşağı’na geldiğimizde yol tıkandı. Gidiş tıkalı, geliş serbest. Arabayı alt geçide en sağa çektim. Arabalar yollarda. Geçmek imkânsız. Üzerine şirketin kartvizitlerini bıraktım, şirketin arabası, bana bir şey olursa kime ait belli olsun.”

Sokağa çıkanı tarıyorlardı

“Üç dört kişilik bir grup bize doğru geldi. 50-60 yaşlarında adamlar. Sırtında bayrak olan birisi en arkada. Ötekilere, gelin gitmeyelim, bugün ölmeyeceksek ne zaman öleceğiz, diyor. Ötekiler yürüyorlar, o da onları takip ediyor, gönlü gitmek istemiyor ama yürüyor. Helikopterlerle insanları vurmuş ve korkutmuş, inanılmaz bir dehşet yaşatmışlar.

İlerledim. Caddeye çıkarken bize bağıranları gördüm:

“Çıkmayın! Vuruyorlar, tarıyorlar!”

Hiç tanımadığımız insanlar, bizi uyarıyor. Müminler bir vücudun azaları gibidirler hadis-i şerifini hatırladım. Yürüdüm. Cadde üstünde küme küme insanlar gördüm. Bir grup battı-çıktının bir yanını siper almış, bekliyor. Karşımızda bir grup daha var. Çıkar çıkmaz solda askerler gördüm. Erler nizamiye kapısı gerisinde ellerinde G3 bekliyorlar. Namlular halka dönük değil.

Sizde Allah korkusu yok mu?

“Yanlarına gittim:

‘Oğlum bakın, bize doğrulttuğunuz silahlar, sizin memlekette sizin anne ve babanıza çevrilmiş vaziyette. Bu bir oyun, bu hainlerle beraber olmayın. Bırakın silahı, çıkın. Bunlar ölürse cehenneme gidecek, kendinizi ateşe atmayın…’

Yüzlerinden çaresizlik ifadesi:

-‘Abi gidin buradan! Biz emir kuluyuz, gidin!’

Sinirlendim, tepem attı:

-‘Ulan her şeyden önce Allah’ın kulu ol. Şerefsiz burada gebersen onlarla birlikte cehenneme gideceksin. Sizde hiç mi Allah korkusu yok?’

-‘Abi gidin buradan…’

Askerin namlusu milletine yöneltildi

“Beni görünce vatandaşlar da geldi. Herkes ‘bırakın silahı’ diyor. Asker, tepki vermiyor, mumyalanmış gibi duruyorlar.

Oradan ana kapıya doğru yürüdük. Orta refüje kadar geldim. Genelkurmay kapısı ile aramızda 15-20 metrelik bir mesafe var. Tepemizden uçaklar geçiyor. Trajik bir durum. Kendi askerinle karşı karşıyasın. Suriye’yi hatırladım. İHH vasıtasıyla yardım götürmüştüm. İç savaş berbat bir şey. Bir sürü acıyı ve çelişkiyi birlikte yaşıyorsunuz. Çok kötü bir şey. Kendi ülkende kendi askerinle karşı karşıyasın.

Nizamiye kapısında uzun boylu, olgun yaşta adamlar. Subay oldukları belli. Kendi askerimiz, karşımızda vatan haini olarak duruyor ve silahını bize çevirmiş. Kapıda zırhlı personel aracı, onun karşısında bir tank. Silahlar halka çevrili, nişan almışlar, namlular bize dönük.

Millet bunları binaya hapsetti. Dışarı çıkamıyorlar. Vatandaşı helikopterle tarıyor, silahla vuruyorlar ama caddelere siviller hâkim. Daha sonra resimlere baktım, kafası parçalanmış insanlar gördüm. Ona rağmen sivil insanlar akın akın silahlı askerlerin üzerine yürüdü. Bu millet asil bir millet, ölümü göze alan yiğitler, tankların ve silahların üzerine yürüdü, yürüdük. Hayatında silah görmemiş insanlar orada. “

Ayağım kopacak sandım

“Birden silah sesleri duydum. Yeri taradılar, şarapnel parçaları ayaklarımı yaktı, omuzumdan izli mermi geçti. Allah korudu, göğsüme çarpsa şehit olurdum. Ölüm de bir nimet. Yatalak kalmak çok zor. Altı ay yatağa bağlı kaldım, feci bir şey.

O an gözüm sol ayağıma kaydı. Sola doğru yalpaladım. Sol ayağımın önünden giren mermi arka tarafından çıkmış, kemiği parçalamış, atar damarı koparmış, yan taraftaki etler olmasa ayak kopacak. Nizamiyeden ateş ediyorlar. Orta refüjde yere yığıldım. İnsanlar kaçışmaya başladı. Beni asılarak kenara çektiler.

“Ayağım kopacak, tutun!” dedim.

Hasan abi kollarımdan tuttu. Ayaklarımdan tuttular ve karga tulumba taşıdılar.

Ruhum çekiliyor hissettim, kan kaybındanmış. Artık dua ediyorum. Rabbim ile baş başa. Su istedim, verdiler...

“Ayılınca ilk sorum şu oldu: Sonuç ne?”

15 Temmuz Gazisi Halit Şener, ayağından yaralandıktan sonra kaldırıldığı hastanede yaşadıklarını, orada geçirdiği zorlu günleri ve hala devam eden tedavi sürecini şöyle anlattı:

Başkent Hastanesi’ne götürdüler. Çok yakın. Orada sedyeye yatırdılar. Pantolonu kestiler, ayağımdan kan fışkırmaya başladı, durum ağır. Yalvardım:

“Annem-babam yaşlı, eşim hamile. Onlara ayağı kırıldı deyin de endişe etmesinler!”

Kimse aramamış. Altı ünite kan vermişler. Kanımın yarısı akmış. Polislerin aldığı hastane raporunda hayati tehlikesi devam ediyor, yazıyor. Bayılmadım. Bayılmak bir nimet. Şuurum açık, çok acı çekiyorum, çıldıracak gibiyim. Ameliyata aldılar. O sırada kan dolaşımı riske girmiş, anjiyo yaptılar. Bomba attılar, bina sarsıldı.

Mehmet Haberal, darbeyi haber alır almaz, temizlikçisinden doktoruna bütün çalışanları göreve çağırmış. Allah razı olsun. Ameliyatıma ortopedi doktoru, kalp-damar ve plastik cerrah girdi. Ameliyatım çok uzun sürmüş. Hepsine dua ettim.

Sabah uyandım. Bana adımı, babamın adını sordular.

-“Sonuç ne oldu?”

-“Sen onu boş ver.”

-“Siz bana sonucu söyleyin.”

-“Tutuklanıyorlar, o iş bitti!”

“Nasıl sevindiğimi anlatamam.

Aileme haber vermek istemedim. Ertesi gün eşim aramış, telefona bakan güvenlikçi, eşiniz Başkent Hastanesi’nde yoğun bakımda, demiş. Konya’da zannetmişler, kayınbiraderim hastaneye gitmiş. Buraya yaralı gelmedi, denmiş. Annem, babam duyunca fena olmuşlar. Ankara’da beni buldular, babam yanımda refakatçi kaldı. 17. gün beyinde kan pıhtılaşmış, fenalaşmış ve bir anda yere düşmüş, 72 yaşında, ihtiyar adam. Onu da benim odaya aldılar, birlikte tedavi gördük. O da iyileşti. Ayağıma protez takılmış, iki hafta yoğun bakımda kaldım. Bir ay babamla aynı odada kaldık. Eşim geldi, onu geriye gönderdim. Hamile, hastane ortamında mikrop kapar, dediler.

Taburcu olduktan sonra ambulansla eve geldim. On gün sonra fenalaştım, ayak taş gibi, acılar tavan yaptı, kan dolaşımı zorlaşmış. Konya’da hastaneye kaldırıldım, ameliyat oldum. Hastanede kalmak istemedim, bunaltıcı. Doktor; ‘damarların kuruyor, ayağı kaybetme riski var, mecbursun’ dedi.”

2-3 seneyi hayatından çıkar

“15 gün de burada yattım. Atar damar bozukluğu var. İlaçla damarları açtılar. Damarda asitin yürüdüğünü hissettim. Daha sonra Selçuklu Üniversitesi’nde muayene oldum, kemiklerde çürüme var, dediler. Tekrar ameliyat oldum. Belimden kemik alıp ayağıma nakil yaptılar, çürüyen parçaları attılar. 17 gün de burada yattım. ‘Kemikler kaynamadı, iki-üç ameliyat daha olursun’ dediler.

Doktorlar, ‘ilk sene ayağa kalkamazsın, 2-3 seneyi hayatından çıkar, ayağında düşüklük olacak’ dediler. Allah’a şükür, değneklerle yürüyebiliyorum. Kas ve sinirlerde sıkıntı var, ayak düşmesi var. Belli bir süreç gerekiyor, kalp damar cerrahiye gidiyorum, fizik tedavi gördüm. Rabbim yardım ediyor, acılara dayanıklıyım ama ayak geceleri fena ağrıyor. Ağrı kesici ilaçlar veriyorlar, onların da yan etkileri var, psikolojik sorunlara yol açıyor. Ağrı kesicileri kestim.”

Şükür! Ahirete yatırım yaptım

“Neticede Ankara’ya gitmeseydim ticari hayatta başarılı olabilir, çok kazanabilirdim ama ahiretim ne olacaktı? Gazi olarak ahirete yatırım yaptığımı düşünüyorum. Allah’a hamdolsun.

Manevi değerlere sahip çıkmak lazım, yeni nesli Kur’an ve sünnet değerlerine bağlı yetiştirilmeli. Asıl görev eğitimcilere düşüyor. Darbenin psikolojik ve sosyolojik boyutu ele alınmalı. Böylesi felaketlere yol açan sebepler ortadan kaldırmalı. Subaylarımız ABD’de eğitilmemeli, Pentagon tarafından devşirilmemeli. Subay eğitim sistemi değişmeli. Milletine kurşun sıkan eşkıyalar nerede yetişiyor? Bu konu masaya yatırılmalı.”

Gazi Halit Şener’in cesaretine hayran kaldım. Hayatı hakir görüp silahlı hainlerin üzerine yürümüş. Ağır yaralanmış olmasına rağmen pişman değil. O gece sokağa çıkanların hepsini kahraman olarak görüyor, tankların arasından sıvışıp gidenleri, evinde televizyon ekranından maç izler gibi darbecileri seyredenleri sınavı kaybetmiş kabul ediyor. Ebedi hayata yatırım yaptığını ifade ediyor ve şükrediyor.

-Peki sizlere maaş bağlandı mı?

-“Başlangıçta istemedim. Kısa sürede iyileşeceğimi zannediyordum. İşim var, kimseye muhtaç olmam diye düşünmüştüm. Sonradan anlaşıldı ki kısa sürede iyileşemeyeceğim. 15 Şubat 2017’de yedi ay sonra maaş bağlandı. Allah devletimizden razı olsun.”

Gazi Halit Şener hâlâ koltuk değneği ile yürüyor, acılarına katlanmak için ilaç alıyor, ıstırabı bitmemiş. Hâlâ darbecilere öfke püskürüyor ve darbe gecesi sokağa çıkan savaşanlara minnet dolu…

kaynak:yeniakit

EditörEditör

YORUMLAR